1. Haberler
  2. Kıbrıs
  3. KKTC üniversitelerinin içinde bulunduğu durum Demokrat Parti Girne milletvekili Serhat Akpınar tarafından meclis gündemine getirildi

KKTC üniversitelerinin içinde bulunduğu durum Demokrat Parti Girne milletvekili Serhat Akpınar tarafından meclis gündemine getirildi

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Önümüzdeki ay, 20 Temmuz Barış Harekâtının 50nci yıldönümünü kutlayacağız.

Barış Harekatının 50nci yıldönümüne yaklaşırken,  Güney komşumuzun son dönemlerde yaptığı girişimler ve eylemleri konuşmak için bugün söz aldım.
 
Bundan 60 yıl kadar önce, Rum komşularımızın “Enosis” hayali uğruna ağır bedeller ödetilen Kıbrıs Türk halkına direniş mücadelesinde liderlik eden Sn. Dr. Fazıl Küçük ve Kurucu Cumhurbaşkanımız Rauf Raif Denktaş’ı ve dava arkadaşlarını buradan sonsuz saygılarımla anıyorum.

Bundan 50 yıl önce Kıbrıslı Türklerin yardım çağrısını yanıtsız bırakmayan Türkiye Cumhuriyeti sayesinde,

Kıbrıslı Türklere karşı işlenen insanlık suçları,
toplu cinayetler ve soykırım sona erdi.

Buradan genç nesillerimiz için şunu da hatırlatmakta fayda görüyorum:

20 Temmuz 1974 sabahı gelen Türk askerleri ile Kıbrıslı Türkler kadar Kıbrıslı Rumlar da rahat bir nefes alabilmiştiler.

Çünkü Mehmetçiğin adaya ayak basması ile, Kıbrıslı Rumların kendi içlerinde başlattıkları askeri cunta ile içlerindeki çatışmalar da sonlanmış oldu.

Bu nedenledir ki, biz 20 Temmuz’daki Harekatın adaya barışı getirdiğini söylerken, bu harekatın hem Kıbrıslı Türkler hem de Kıbrıslı Rumlar için olduğunu biliyoruz.

Mehmetçiğin adaya gelişinden tam 10 yıl önce adaya ayak basan Birleşmiş Milletler Barış Gücü Askerleri,

ne yazık ki adada barış tesis etmeyi başaramamış ve bu başarısızlığının bedelini Kıbrıslı Türkler ödemeye devam etmiştir.

Bu nedenledir ki, 20 Temmuz’u ve Kıbrıs Türk direniş tarihini hatırlamalı ve hatırlatmalıyız.

Çünkü, adadaki Kıbrıslı Türk varlığından tamamen kurtulmaya çalışmış olan rumlar, 20 Temmuz 1974 itibari ile adada Kıbrıslı Türklerin varlığını ilelebet sürdüreceği gerçeğine toslamıştır.

Kıbrıslı Türkler çok ağır bedeller ödemiş ve hürriyetlerinin başkasının himayesine bırakılamayacak kadar kıymetli olduğunun farkında bir toplumdur.
 
60 yıldır Kıbrıslı Türklerin nasıl varolması gerektiğini dikte etmeye çalışan,

Kıbrıslı Türklerin varlığını hazmedemeyen bir zihniyet bugün de devam etmektedir.

1974 Barış Harekatının 50nci yılını simgeleyen 2024 yılı Ocak ayında,

Av. Akan Kürşat’ın, Rum Yönetimi tarafından çıkarılan Avrupa Tutuklama Emri ile İtalya’da tutuklanması,

ardından adaya getirilmesi ve burada yargılanmasının devam edişi ve ardından yargılamanın tanıkların vefatı nedeniyle durması , ile tüm ülkenin gündemi alt üst olmuştu.

Bu tutuklama ile ilgili çeşitli söylentiler ortaya atılmıştı – halen işin aslı kamuoyu bilgisinde değildir.

Bu söylentilere göre, önceden kaldırılması gereken ancak ihmal neticesinde sistemden çıkarılmamış bir tutuklama emri olduğu, bunun izole veya istisnai bir tutuklama oluşuydu.
 
Kısa bir sessizlikten sonra, Bayram arifesinde yeni bir tutuklama meydana geldi.

Bayram arifesinde Güney’e geçtiği anda tutuklanan İsrail/Portekiz vatandaşı İşadamı Simon Aykut ve yine bayram esnasında Güney’e geçen bir Alman vatandaşı hakkında tahkikat yürüten,

Kuzey’deki “rum mallarının gaspı” başlığı altında çeşitli suçlamalar yapıldı.

Bu tip tutuklamalar, polis sorguları vb. ciddi, planlı ve stratejik bir hamle olarak yorumluyorum.

Av. Akan Kürşat’ın yaşadığı olayın bağımsız, istisnai bir durum olduğu şeklinde düşünemeyeceğimiz bir noktaya evriliyor.
 
Bu tutuklamalar gerçekleşirken, eş zamanlı olarak bir hamle de KKTC’deki üniversitelere yönelik atılıyor.

Yüksek Öğrenim Alanını da en başarılı olduğu dış temsiliyetler ve uluslarası operasyonları üzerinden vurmaya çalışmaktalar.

Yakın zamanda KKTC Üniversitelerini Avrupa Yükseköğrenim Kalite Ajansı olan ENQAya şikayet ettiklerini rum basınından okuduk.

Konuyu “insan kaçakçılığı” üzerinden kurgulayarak,

188 kişinin KKTC sınırlarından adaya öğrenci vizesi ile giriş yaptıklarını ve ardından gayrıyasal şekilde Güneye geçerek irtica etmeye çalıştıklarını belgeleriyle ENQAya sundular.

ENQAnın konu hakkında soruşturma başlatması ve bu konuda üniversiteler düzeyinde bir yaptırım olup olmayacağı henüz meçhul.

Bunun beraberinde Güney komşumuz bu insan kaçakçılığı konusunda sürekli ,

“Acenteler” üzerinden veya sınırı aşıp gelen “öğrenci vizeli” bireyler yönüne direksiyon kırmasının çok manidar olduğunu görüyorum.

Şu anda BM Yeşil Hat’ta mahsur kalmış olan 31 kişiyi Güney’e almayarak, bu sayının artması veya burada yaşanacak bir insani trajediyi uluslarası basın marifetiyle üniversiteler düzeyinde itibarszılaştırma yoluna gidebilecektir.
Gitmek için de büyük çaba harcıyorlar .
 
Bu kürsüden yaptığım konuşmalarda da değindiğim gibi,

KKTC’deki üniversiteleri de bu tip olaylardan muzdarip oldukları gerçeğine karşı ,

yeni yasal düzenlemeler gerektiği bir gerçektir.

Ancak, “insan kaçakçılığı” sorununun kökü üniversiteler değildir.

Ve dünyanın hiçbir yerinde de böyle bir sorunun kökeninde de üniversiteler olmamıştır.

Amerika ve Meksika sınırında bu tip olaylar her gün yaşanmaktadır.

Yurtdışına okumak için giden öğrenciler eşzamanlı irtica edebilmekte veya AB ülkelerinde kaçak yaşamaya başlayabilmektedirler.

Mülteci sorunu bir uluslarası ekonomik eşitsizliğin yarattığı fırsat eşitsizliğinin doğurduğu küresel bir sorundur.

KKTC’de üniversiteler olmasaydı dahi, Rum tarafı bu sorunlarla yüzleşiyor olacaktı.

Ancak bu konuyu üniversitelerle ilişkilendirmek işlerine geliyor – çünkü ortada oluşmasına engel olmaya çalıştıkları bir rekabet ortamı var.

Anlıyorum ki, Rum yönetimi kendi yüksek öğrenim alanının gelişimi ve güçlenmesi için bir start vermiş durumda.
 
En son, geçtiğimiz Mayıs ayında Rum Meclisinden geçen bir yasa tasarısı ile Rum Tarafındaki Denetleme ve Akreditasyon Kurumu

– yani YÖDAKın muadili – yeni bir yasa tasarısını meclise taşıdı.

Bu tasarı ile yabancı üniversiteler Güneyde artık “branch campus” dediğimiz, uydu kampüsler açarak eğitim verebilecekler.

Bugüne kadar bu tip kampüs uygulamaları için önkoşul,

üniversitelerin Kıbrıs’taki yükseköğrenim yasası icabınca “yüksek öğrenim izni” alarak,

yurt dışındaki ana kampüsleri ile bir “çift diploma” programı yapmak suretiyle,

Güney Kıbrıs menşeli diploma yanında yurtdışı diploması vermesiydi.

Artık Güney Kıbrıs’ta “üniversite olma koşullarını karşılama” önkoşulunu ortadan kaldırarak,

yurtdışında “üniversite” olarak kabul görmüş kurumların doğrudan – yani yerel bir partner almaksızın- Güney Kıbrıs’ta uydu kampüs açabilmelerinin yolunu açtılar.

Yani bu şu demek oluyor: Londra Üniversitesi, Oxford Universitesi veya dünyanın herhangi bir yerinde,

bulunduğu topraklarda “Üniversite” olarak tescil edilmiş bir kurum gelip Güney Kıbrıs’ta kendi ülkelerindeki kurallara tabi bir şekilde eğitim verip diploma verebilecekler.

Bu yükseköğrenimde uluslarasılaşma adına atılmış çok ciddi bir adımdır.

Bu vesileyle, yeni akademik yıl içerisinde BREXIT nedeniyle ingiltereye gidemeyen veya ingilterede eğitim alamayacak öğrenciler,

örneğin Oxford Üniversitesinin güneyde açacağı bir kampüs kanalıyla doğrudan belki de Oxford Diploması sahibi olabileceklerdir.

Bu yaklaşım ile Güney komşumuz yükseköğrenimde rekabeti hem kendi içinde,

hem Kuzey ile arasındaki rekabeti hem de tüm doğu akdenizdeki rekabeti artıracak yeni atılımların önünü açmış oldu.
 
Buna ek olarak, güney üniversiteleri kendi aralarında başlattıkları ortak diploma programları ile kadrolarını konsolide edebilecek yeni programlar oluşturarak,

fakülte ve bölümlerinin sayılarını ortak hareket politikası ekseninde ilerletebilmektedirler.

Böyle bir yaklaşımın KKTC’de de teşvik edilmesi,

özellikle ekonomik sıkıntılarıyla bu meclise sık sık getirilen DAÜ’nün ülkedeki diğer üniversitelerle ,

kadrosu ve bu ülkenin kaynaklarıyla elde ettiği imkanlarını akılcıl çözümler için hem gelir arttırıcı ,

hem de giderlerin yönetimi açısından değerli bir politika ile paylaşma yoluna gitmesi,

bu ekonomik dar boğaz döneminde ülke yükseköğreniminin tamamının geleceği için değerlendirilmelidir.

Bizler de ülke yükseköğrenimini yerli yersiz vurmak yerine,

KKTC’deki yükseköğrenim alanındaki eksiklikleri giderecek şekilde hızla 65/2005 sayılı yasamızı güncellemeliyiz. ( Bu konuda ısrar et )

Türlü mali sıkıntı ile karşıya yapayalnız bırakılan üniversitelerimize,

yatırım plan yönetiminde kendi devlet eliyle yıkıcı baskılar yapan bankalar

ve KKTC Merkez Bankası, mevcut şartlar altında zor durumdaki yükseköğrenim kurumlarını köreltmektedir.

KKTC Cumhuriyet Meclisi olarak  yükseköğrenim alanının direncini güçlendirecek, bu alana yeni hareket kabiliyetleri kazandıracak fikirlerin önünü açmalıyız. ( Sınırlar ötesi ) örneğni ver .

Daha da geç kalırsak, üniversitelerimizin üzerine bir kürek ölü toprağını Güney,

bir kürek ölü toprağını da biz Kıbrıslı Türkler kendi elimizle atmış olacağız.

Bu konuda devletimizi ve Türkiye Cumhuriyetini göreve davet ediyorum.
 
Değerli Milletvekilleri
Sevgili Kıbrıs Türk halkı,  
 
20 Temmuz 1974 Mutlu Barış Harekatının 50nci dönümünde,

Barış Harekatında şehit düşen kahraman Kıbrıs Türk Mücahitlerimizi, cesur Mehmetçiklerimizi rahmetle anıyorum.

Gazilerimize şükranlarımızı gönderiyorum. Dr. Fazıl Küçük’ün bize vasiyet bıraktığı sözleriyle konuşmamı sonlandırmak istiyorum:
 
“Biliyorum ki aşacağımız çok sarp ve çetin engeller vardır.

Unutmayınız ki bizim neslimiz aşılmaz zannedilen yollarda yürüyerek gayesine varan bir millettir.

Türkiye için hayati olduğu kadar, şeref ve haysiyet meselesi olan Kıbrıs davası Türkiyesiz hiçbir zaman halledilemez ve edilmeyecektir.”

0
mutlu
Mutlu
0
_zg_n
Üzgün
0
sinirli
Sinirli
0
_a_rm_
Şaşırmış
0
vir_sl_
Virüslü
KKTC üniversitelerinin içinde bulunduğu durum Demokrat Parti Girne milletvekili Serhat Akpınar tarafından meclis gündemine getirildi
Yorum Yap

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir