KENDİ KENDİMİZİ KANDIRMAYALIM
Daha önce de yazmıştım. Tekrarlıyorum. Kıbrıs konusu çözülse bile Rum tarafı mülkiyet konusunu bize karşı bir “silah” olarak kullanmaya devam edecektir. Bakın, çözülse bile diyorum!
O yüzden canınızı yemeyin lütfen. Bu konunun tamamen ortadan kalkması uzun yıllar alacaktır. Ancak sabırla ve azimle olacaktır. Bize düşen herşeyi kararlı bir şekilde ve tüm imkânlarımızla yaparsak sonuca gidebiliriz.
Neden diye sorarsanız, bir kez daha hatırlayalım:
2002 yılının sonuna doğru birinci Annan Planı önümüze geldi. Bu planın en karmaşık bölümü Mülkiyet bölümü idi. Müzakerelerde ortaya çıkan bir gerçek vardı: Mülkiyet konusunda daha önce açılan veya AİHM’nde askıda bulunan davaların düşürülmesi garantisi yoktu. Kişisel başvuruların önünü kesmek mümkün değildi. Sayın Denktaş kaç kez bu hususun bütünlüklü olarak çözümlenmesini talep etti, öneriler sundu ama dikkate alınmadı.
Önce Glafkos Clerides daha sonra da Tassos Papadopoulos, çözümün AB normları ve evrensel insan hakları çerçevesinde olması gerektiğini savundular.
Annan planı müzakere sürecinde Denktaş Bey, derogasyonların anlaşmadan sonra birincil hukuk olarak kabul edileceğinden emin olmak istediğini ısrarla söylüyordu. Papadopoulos ise, bunların ancak mahkemeyle belli olabileceğini, katılım anlaşmasının artık kesin olduğunu, eski evlerine dönecek Rumların hiç bir kısıtlamaya tabi olmaması gerektiğini savunuyordu. Sonuç sıfır.
Sadece Annan planı döneminde değil, daha sonraki müzakere süreçlerinde de mülkiyet konusu büyük bir baş ağrısı olmaya devam etti. 2008 yılında Talat-Christofias müzakerelerinde Rum tarafı mülkiyet konusunda “son söz mal sahibinindir” görüşünde ısrar etti. Son olarak Crans Montana’da da Türk tarafının birçok açılımına karşın Rum tarafı “sıfır asker-sıfır garanti” ısrarından vazgeçmeyince yine sonuç alınamadı.
O yüzden lütfen “Kıbrıs sorunu çözülmeden mülkiyet sorunu çözülemez” diyerek kamuoyunu yanıltmayın.
KKTC sınırları içerisinde bulunan tüm taşınmaz mallar elbette kullanılacaktır. Taşınmaz Mal Komisyonu’na başvuran eski mülk sahipleri veya onların varisleri elbette tazmin edilecektir. Çözüm olsun veya olmasın bunun başka yolu yoktur.
Christdoulides’in bugünlerde izlediği politikalar mülkiyet konusunda muhtelif mağduriyetlerin giderilmesi için AİHM’nin gösterdiği iç hukuk yol, yöntem ve mekanizmasına tamamen aykırıdır.
Biz bu doğru yoldan sapmayalım. Tüm kaynaklarımızı seferber edelim. Bunları gidip Strazburg’ta, Brüksel’de muhataplarımıza anlatalım.
Ama “çözüm olursa bu sorunlar ortadan kalkacak” tezine inanmayalım. Çünkü kalkmayacak.