Cengiz Erçağ
  1. Haberler
  2. Yazarlar
  3. Kıbrıs
  4. Köşe Yazarımız Cengiz Erçağ bu haftaki yazısını Hüzzam makamından kaleme aldı: “Yani kaşıkla verileni, kepçe ile geri alıyoruz,sonrada hep bir ağızdan dünyanın en pahalı ülkesi olduğumuzu, “Hüzzam makamında” ve koro halinde söylemeye başlıyoruz..”

Köşe Yazarımız Cengiz Erçağ bu haftaki yazısını Hüzzam makamından kaleme aldı: “Yani kaşıkla verileni, kepçe ile geri alıyoruz,sonrada hep bir ağızdan dünyanın en pahalı ülkesi olduğumuzu, “Hüzzam makamında” ve koro halinde söylemeye başlıyoruz..”

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Eylül geldi çattı, yine yeni yeniden tartışma konumuz kamuda çalışanların aldığı hayat pahalılığının yüzde 19 dolaylarında artması. Şimdi ise özel sektör çalışanlarının alacağı asgari ücret ne olacak. Gündemimiz bu..

Malum fiyatlamalar yine ışık hızında artmaya başladı hemen, hep yazdık yazmaya da devam edeceğiz. Birşey değişecek mi, hiç sanmıyorum çünkü bizim sürdürülebilir bir ekonomi politikamız malesef yok, varsa da yeterli değildir..

Bu konuda gayret var mı gördüğüm kadarı ile o da yok.

Peki ne var;

Enflasyonun çok üstünde yapılan fiyat artışları var, çünkü şirketlerin maliyet artışlarını karşılamak veya kâr marjlarını korumak için yaptıkları fiyat artışlarıdır bunlar.

Bu tür artışlar, enflasyon oranının üzerinde olduğu için haliyle tüketicilerin satın alma gücünü daha da düşürebileceğini hesap eden var mı, o da yok gibi.

Yazıyoruz, söylüyoruz hatta tane tane anlatıyoruz. Bu yaşanan durum devam ederse sonuçlarının enflasyonist baskıları artırabileceğini ve bu durumdan hiç kimsenin memnun olmayacağını yine usul bir lisan ile aktarmaya çalışıyoruz.

Hatta ve hatta maaş ve ücretlere artış yapmak yerine gelin hayatı ucuzlatalım diyoruz ama bunu da anlatamıyoruz..

Bu fiyat artışlarının sebepleri arasında ham madde, iş gücü, enerji gibi girdi maliyetlerindeki artışlar, talep artışı veya arzın sınırlı olmasından kaynaklandığını söylüyoruz. Söylemeye devam da edeceğiz.

Ancak bu konularda önlem alamadığımız gibi devamında ise bir türlü girdi maliyetlerini düşürmek için girişimde de bulunmuyoruz.

Dolaylı vergilerin bu artışlara etken teşkil ettiğini, bundan vazgeçilerek adil ve kalıcı bir vergi sistemine geçilmesi gerektiğini de defalarca söylüyoruz, ancak biz söyleyip yine sadece biz duyuyoruz.

Ayrıca, bazı durumlarda firmalar piyasa gücünü kullanarak rekabetin sınırlı olduğu sektörlerde fiyatlarını daha yüksek tutabilirler, hatta tutuyorlar gerçeğini buralardan adeta haykırıyoruz ve denetimin şart olduğunu söylüyoruz ve karşılığında bir şey yapılmadığı için bu durumun aynen devam ettiğini bütün çıplaklığı ile görmeye devam ediyoruz.

Tüketici açısından, enflasyon üzerindeki fiyat artışları, alım gücünün azalmasına ve yaşam maliyetlerinin artmasına yol açabilir diyoruz ve bu durum, özellikle düşük ve sabit gelirli kesimleri olumsuz etkileyebileceğini de söylüyoruz.

Ekonomik açıdan ise, bu tür artışlar, enflasyonun daha da yükselmesine ve enflasyon beklentilerinin kötüleşmesine neden olabilir de diyoruz ama dinletemiyoruz.

Biz hala ne mi yapıyoruz, Devletin istatistik kurumu aylık ve yıllık olarak açıklamış olduğu enflasyon oranlarına göre her dört ayda bir otomatiğe bağladığımız “Hayat Pahalılığını” bordrolara yansıtarak zaten var olan alım gücünü yükselttiğimizi sanırken aslında hayatı daha da pahalılaştırdığımızı bir türlü göremiyoruz. Sonra da enflasyon ile mücadele ettiğimizi zannediyoruz.

Maaş artışını veren Devletimiz ise doğal olarak bütçesinde oluşan açığı gidermek için zamları gündemine alıp elindeki imkanları kullanarak yarattığı artışlarla hayatı pahalılaştırmaya devam ettiğini söylüyoruz. Bu kısır döngü ise böylece devem edip gidiyor diyoruz. Ama anlatamıyoruz..

Anlatamadığımız için de doğal olarak bu durum karşısında ve bunu gören vahşi ve bir o kadar da dinamik olan piyasalarımız, derhal ışık hızıyla pozisyon alarak fiyat artışlarını satışa sunmuş olduğu tüketime dayalı ürünlere, diğer taraftan ise mal ve hizmet alımlarına katmerli katmerli yansıtmaya başlıyorlar..

Yani kaşıkla verileni, kepçe ile geri alıyoruz.

Sonrada hep bir ağızdan dünyanın en pahalı ülkesi olduğumuzu, “Hüzzam makamında” ve koro halinde söylemeye başlıyoruz..

Tüm bu gelişmeler ışığında, zamlara ve hayat pahalılığına aynen devam o zaman, arada asgari ücreti de verelim ona da devam sonra da alım gücünün yükselmesini bekleyelim, daha çook bekleriz ona da devam.!!!

 

Köşe Yazarımız Cengiz Erçağ bu haftaki yazısını Hüzzam makamından kaleme aldı: “Yani kaşıkla verileni, kepçe ile geri alıyoruz,sonrada hep bir ağızdan dünyanın en pahalı ülkesi olduğumuzu, “Hüzzam makamında” ve koro halinde söylemeye başlıyoruz..”
Yorum Yap

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir